BATIL DİNLER
22 Mart 2020 Pazar
ŞAMANİST TENGRİCİLERİN DİLEK TOTEM DİREKLERİ
ŞAMANİST TENGRİCİLERİN DİLEK TOTEM DİREKLERİ.
AYNI ÜLKEMİZDE BAZI ALEVİLERİN DİLEK AĞAÇLARINA ÇAPUT BEZ BAĞLAMALARI GİBİ.
29 Ocak 2020 Çarşamba
7 Ocak 2020 Salı
30 Kasım 2019 Cumartesi
ANİMİZM NEDİR?
ANİMİZM NEDİR?
İnsan dışı varlıklarda da ruh bulunduğu görüşü; canlıcılık.
Animizm ya da Canlandırmacılık, Felsefede her nesnenin bir ruhi varlık veya ruh tarafından yönetildiğini kabul eden sistem. Psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine inanan sistem (Stahl doktrini). Stahl’ın animizmi hem mekanizme hem de vitalizme karşıdır; mekanizm, hayat olaylarını yalnız fizik-kimya olgularından ibaret sayar; vitalizm ise hayat olaylarını yarı maddi yarı manevi olan, hem fizik-kimya olaylarından hem de düşünen ruhtan ayrı bir hayat ilkesiyle açıklar. Şuur ve bitkisel hayat gibi iki ayrı ilkeyi varsayan vitalistlerin çifte dinamizminin (düodinamizm) aksine animistler hem hayatla ilgili olayları hem de psikolojik olayları tek bir sebebe, düşünen veya “akıllı” bir ruha bağlarlar. Animizm özellikle Afrika ülkelerinde (Kenya, Kongo, Benin, Botswana, Madagaskar, Guinee Bissau …) yaygın olarak benimsenmektedir.
İnsan, teolojik hale fetişizm ile başlamış, buna iyi ve kötü ruhları sokmuştur. Sonra çoktanrıcılığa geçmiş daha az ama daha kudretli ruhları işin içine katmıştır. Ardından bu tanrıları tek bir tanrıda birleştirerek tektanrıcılığa geçmiştir.
İlkel insana göre ruh, bedene veya bedenin belli parçalarına bağlıdır. Can, insanın dışına çıkabilir ama bu halde bile bedeni yönetir. Can (dış can) çalınabilir, yenebilir, geri getirilebilir, bazen yamanabilir, onarılabilir ya da yerine başkası konabilir.
Kişilik üstülük, sadece bedende değil onun attığı salgılar, saç, tırnak, sperm, idrar gibi bütün atıklarında da bulunur. Onun için bu atıkların kötü niyetli bir başkasının eline geçmemesi için herkes bunları saklar. Hatta bazen buna ayak izi bile eklenir.
Kişinin gölgesi, sudaki aksi ve resmi, kişiliğine dahil nesnelerdir. Bu nedenle hemen tüm ilkel toplumlarda insanlar, resimlerinin yapılmasına karşı çıkarlar. Hatta insanın ismi bile bu listeye dahil olabilir. Bazen giysi de kişiliğe ait sayılır.
Hayatın özü olan can, bedeni terkedince, insan ölür. Bununla beraber ruhun bedende kaldığına ve yaşayanlardan öç alabileceğine inanıldığından, cesede büyük saygı ve özen gösterilir. Ölüler, bu alemin tam tersi bir alemde yaşamaktadırlar. Buradaki her şeyin tersi, ölüler aleminde geçerlidir.
Ölülerin öbür alem de yaşadığına inanılır. Bu düşünce, hemen hemen evrenseldir. Yine bunun gibi evrensel olan bir başka düşünce ise ölülerin de öldüğüdür. Onlar için geçerli bir sonsuz hayat yoktur.
Animizmin başlangıcı, ruhun öldükten sonra var olduğu düşüncesidir. Böylece ruh, insanların etrafında dolaşan, onlara müdahale eden doğaüstü bir hal alır. O zaman bu ruha adaklar adamak, dualar etmek, kurbanlar kesmek eylemleri başlar ki bunlar dinin temel öğelerindendir.
Zamanla sadece insanın değil, hayvanların ve bitkilerin de ruhları olduğuna, bunların da insanları iyi-kötü yolda etkilediğine inanılarak, bunlara da tapılmaya başlanmıştır. Böylece, önce atalarının ruhlarına tapan insanlar, daha sonra doğaya tapmaya başlamışlardır. Her nesnede ruh olduğuna inanılmasıyla, insanlarda canlı-cansız ayrımı kalkar.
Bu dinin mistik yanını Levy-Bruhl şöyle anlatıyor: "İlkel zihniyetin müşterek tezahürlerinde nesneler, varlıklar, olaylar, bizim için anlaşılmaz bir şekilde hem kendileri, hem kendilerinden başka şey olabilirler. Yine aynı anlaşılmaz şekilde bir takım kuvvetler, meziyetler, mistik hareketler neşreder veya alırlar ki bunlar oldukları yerde kalmaya devam etmekle beraber, kendilerini yine de bulundukları yerin dışında hissettirirler."
Maddi alemin dışında, manâ alemi düşüncesini geliştirmişlerdir ki mistik yan budur. Bu insanların ibadetlerinin amacı; manâ ile temasa hazırlıksız oldukları zaman, kendilerini ondan korumak ya da hazır oldukları zaman manânın daha fazlasını benliklerinde tutmaktır.
Rahip, manâya tamamen sahip olan kişidir ve bunu istediği gibi kullanabilir. Tapınak ise manânın büyük miktarda toplandığı yerdir.
Mistik kuvvetler, doğada da vardır ve insan bunlara hakim olabilir: Bir takım sözler söyleyip, danslar edip, değişik karışımlar oluşturarak ya da bazı ufak heykelcikler yaparak. İşte büyü buradan doğmuştur.
Salomon Reinach'a göre büyü, Animizm'in tekniği ve stratejisidir. Bazı nesnelerde büyülü bir kuvvet vardır; felaketi kovar ve mutluluk getirirler. Büyünün iyi tarafı (rahipler yapar) ve kötü tarafı vardır (büyücüler yapar).
Bu inanışşa göre, resmin, heykelin, dansın, müziğin, bütün güzel sanatların ana kaynağı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Animizm'dir.
Avustralya yerlilerine göre ruhun bir parçası olan son nefes çıkıp insan öldüğü zaman ruh tamamen bedeni terk etmiş olmaz. Son nefesin çıkmasıyla ruhu bedene bağlayan bağ kopmamış gevşemiştir. Bu sebeple son nefesle bedenden ayrılan " ruh, yine ölünün yanında kalmaktadır. Bunun için bu ruhu kati bir suretle, ölüden uzaklaştırma amacıyla birtakım özel ayinler yapılmakta, bazı işaretler ve belli hareketlerle bu ruh bedenden uzaklaşmaya davet ve teşvik edilmektedir. Hatta kolayca uçabilmesi için yollar ve çıkışlar hazırlanmaktadır.
Bunlara göre ruhun bedenden kesin bir şekilde ayrılması, esaslı bir değişim ile mümkündür. Bu değişiklikle birlikte ruh başka bir isim almaktadır: "Arunta" ve "Loritja" kabilelerinin yaşayan insanın ruhuna "Guruna" ismini verdikleri halde, öldükten sonra bu ruhu "İfan" ismiyle andıkları haber verilmektedir. Çünkü ruh, ait olduğu kişinin güzel ve çirkin huyları, seçkin vasıfları ile donanmış olmakla birlikte, (bedeni) terk ettikten sonra yeni bir varlık olmuş, kendisi için yeni bir hayat başlamıştır. Ruhlar alemine gidebilmesi için, bu şekilde bir değişime ihtiyacı vardır. Ölümden sonra ruhların çekildikleri bu alem, değişik kabileler tarafından çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Hatta aynı kabile arasında, değişik yaklaşımlar görüldüğü haber verilmektedir. Bazı kabilelere göre ruhlar alemi yerin altındadır. Her klanın kurucusu olan ataları öldükten sonra bu aleme giderek kendileri için ayrı ayrı bölgeler ayırmışlardır. Bundan dolayı yeryüzünde totem sahibi her grubun ruhlar aleminde de özel bir yeri vardır. Diğer bazı kabilelerin inançlarına göre ölü ruhlar, denizlerin ötesinde bir ada veya göl kenarında meskundur. Bazıları ise ruhlar alemini gökyüzünde, bulutların ötesinde tahayyül etmektedirler.
"Tylor"a göre ilkel kavimlerde görülen atalar kültürü putlara tapma "fetişizm"; sihirbazlık, cincilik, fal bakma... gibi şeylerin tümü de, "animizm"den doğmuştur. İlkel kavimler, hürmete lâyık olarak gördükleri baba ve atalarının ruhlarını, tabii ruhlar olarak kabul ettiklerinden, onların gerektiğinde kendilerine yardım edeceklerini düşünmüşler ve yardımlarına lâyık olabilmek için onlara ibadet edecek kadar ileri gitmişlerdir…
http:// animizm.nedir.net.tr/
http:// mukadderyalniz.blogspot.com /p/animizm.html
İnsan dışı varlıklarda da ruh bulunduğu görüşü; canlıcılık.
Animizm ya da Canlandırmacılık, Felsefede her nesnenin bir ruhi varlık veya ruh tarafından yönetildiğini kabul eden sistem. Psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine inanan sistem (Stahl doktrini). Stahl’ın animizmi hem mekanizme hem de vitalizme karşıdır; mekanizm, hayat olaylarını yalnız fizik-kimya olgularından ibaret sayar; vitalizm ise hayat olaylarını yarı maddi yarı manevi olan, hem fizik-kimya olaylarından hem de düşünen ruhtan ayrı bir hayat ilkesiyle açıklar. Şuur ve bitkisel hayat gibi iki ayrı ilkeyi varsayan vitalistlerin çifte dinamizminin (düodinamizm) aksine animistler hem hayatla ilgili olayları hem de psikolojik olayları tek bir sebebe, düşünen veya “akıllı” bir ruha bağlarlar. Animizm özellikle Afrika ülkelerinde (Kenya, Kongo, Benin, Botswana, Madagaskar, Guinee Bissau …) yaygın olarak benimsenmektedir.
İnsan, teolojik hale fetişizm ile başlamış, buna iyi ve kötü ruhları sokmuştur. Sonra çoktanrıcılığa geçmiş daha az ama daha kudretli ruhları işin içine katmıştır. Ardından bu tanrıları tek bir tanrıda birleştirerek tektanrıcılığa geçmiştir.
İlkel insana göre ruh, bedene veya bedenin belli parçalarına bağlıdır. Can, insanın dışına çıkabilir ama bu halde bile bedeni yönetir. Can (dış can) çalınabilir, yenebilir, geri getirilebilir, bazen yamanabilir, onarılabilir ya da yerine başkası konabilir.
Kişilik üstülük, sadece bedende değil onun attığı salgılar, saç, tırnak, sperm, idrar gibi bütün atıklarında da bulunur. Onun için bu atıkların kötü niyetli bir başkasının eline geçmemesi için herkes bunları saklar. Hatta bazen buna ayak izi bile eklenir.
Kişinin gölgesi, sudaki aksi ve resmi, kişiliğine dahil nesnelerdir. Bu nedenle hemen tüm ilkel toplumlarda insanlar, resimlerinin yapılmasına karşı çıkarlar. Hatta insanın ismi bile bu listeye dahil olabilir. Bazen giysi de kişiliğe ait sayılır.
Hayatın özü olan can, bedeni terkedince, insan ölür. Bununla beraber ruhun bedende kaldığına ve yaşayanlardan öç alabileceğine inanıldığından, cesede büyük saygı ve özen gösterilir. Ölüler, bu alemin tam tersi bir alemde yaşamaktadırlar. Buradaki her şeyin tersi, ölüler aleminde geçerlidir.
Ölülerin öbür alem de yaşadığına inanılır. Bu düşünce, hemen hemen evrenseldir. Yine bunun gibi evrensel olan bir başka düşünce ise ölülerin de öldüğüdür. Onlar için geçerli bir sonsuz hayat yoktur.
Animizmin başlangıcı, ruhun öldükten sonra var olduğu düşüncesidir. Böylece ruh, insanların etrafında dolaşan, onlara müdahale eden doğaüstü bir hal alır. O zaman bu ruha adaklar adamak, dualar etmek, kurbanlar kesmek eylemleri başlar ki bunlar dinin temel öğelerindendir.
Zamanla sadece insanın değil, hayvanların ve bitkilerin de ruhları olduğuna, bunların da insanları iyi-kötü yolda etkilediğine inanılarak, bunlara da tapılmaya başlanmıştır. Böylece, önce atalarının ruhlarına tapan insanlar, daha sonra doğaya tapmaya başlamışlardır. Her nesnede ruh olduğuna inanılmasıyla, insanlarda canlı-cansız ayrımı kalkar.
Bu dinin mistik yanını Levy-Bruhl şöyle anlatıyor: "İlkel zihniyetin müşterek tezahürlerinde nesneler, varlıklar, olaylar, bizim için anlaşılmaz bir şekilde hem kendileri, hem kendilerinden başka şey olabilirler. Yine aynı anlaşılmaz şekilde bir takım kuvvetler, meziyetler, mistik hareketler neşreder veya alırlar ki bunlar oldukları yerde kalmaya devam etmekle beraber, kendilerini yine de bulundukları yerin dışında hissettirirler."
Maddi alemin dışında, manâ alemi düşüncesini geliştirmişlerdir ki mistik yan budur. Bu insanların ibadetlerinin amacı; manâ ile temasa hazırlıksız oldukları zaman, kendilerini ondan korumak ya da hazır oldukları zaman manânın daha fazlasını benliklerinde tutmaktır.
Rahip, manâya tamamen sahip olan kişidir ve bunu istediği gibi kullanabilir. Tapınak ise manânın büyük miktarda toplandığı yerdir.
Mistik kuvvetler, doğada da vardır ve insan bunlara hakim olabilir: Bir takım sözler söyleyip, danslar edip, değişik karışımlar oluşturarak ya da bazı ufak heykelcikler yaparak. İşte büyü buradan doğmuştur.
Salomon Reinach'a göre büyü, Animizm'in tekniği ve stratejisidir. Bazı nesnelerde büyülü bir kuvvet vardır; felaketi kovar ve mutluluk getirirler. Büyünün iyi tarafı (rahipler yapar) ve kötü tarafı vardır (büyücüler yapar).
Bu inanışşa göre, resmin, heykelin, dansın, müziğin, bütün güzel sanatların ana kaynağı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Animizm'dir.
Avustralya yerlilerine göre ruhun bir parçası olan son nefes çıkıp insan öldüğü zaman ruh tamamen bedeni terk etmiş olmaz. Son nefesin çıkmasıyla ruhu bedene bağlayan bağ kopmamış gevşemiştir. Bu sebeple son nefesle bedenden ayrılan " ruh, yine ölünün yanında kalmaktadır. Bunun için bu ruhu kati bir suretle, ölüden uzaklaştırma amacıyla birtakım özel ayinler yapılmakta, bazı işaretler ve belli hareketlerle bu ruh bedenden uzaklaşmaya davet ve teşvik edilmektedir. Hatta kolayca uçabilmesi için yollar ve çıkışlar hazırlanmaktadır.
Bunlara göre ruhun bedenden kesin bir şekilde ayrılması, esaslı bir değişim ile mümkündür. Bu değişiklikle birlikte ruh başka bir isim almaktadır: "Arunta" ve "Loritja" kabilelerinin yaşayan insanın ruhuna "Guruna" ismini verdikleri halde, öldükten sonra bu ruhu "İfan" ismiyle andıkları haber verilmektedir. Çünkü ruh, ait olduğu kişinin güzel ve çirkin huyları, seçkin vasıfları ile donanmış olmakla birlikte, (bedeni) terk ettikten sonra yeni bir varlık olmuş, kendisi için yeni bir hayat başlamıştır. Ruhlar alemine gidebilmesi için, bu şekilde bir değişime ihtiyacı vardır. Ölümden sonra ruhların çekildikleri bu alem, değişik kabileler tarafından çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Hatta aynı kabile arasında, değişik yaklaşımlar görüldüğü haber verilmektedir. Bazı kabilelere göre ruhlar alemi yerin altındadır. Her klanın kurucusu olan ataları öldükten sonra bu aleme giderek kendileri için ayrı ayrı bölgeler ayırmışlardır. Bundan dolayı yeryüzünde totem sahibi her grubun ruhlar aleminde de özel bir yeri vardır. Diğer bazı kabilelerin inançlarına göre ölü ruhlar, denizlerin ötesinde bir ada veya göl kenarında meskundur. Bazıları ise ruhlar alemini gökyüzünde, bulutların ötesinde tahayyül etmektedirler.
"Tylor"a göre ilkel kavimlerde görülen atalar kültürü putlara tapma "fetişizm"; sihirbazlık, cincilik, fal bakma... gibi şeylerin tümü de, "animizm"den doğmuştur. İlkel kavimler, hürmete lâyık olarak gördükleri baba ve atalarının ruhlarını, tabii ruhlar olarak kabul ettiklerinden, onların gerektiğinde kendilerine yardım edeceklerini düşünmüşler ve yardımlarına lâyık olabilmek için onlara ibadet edecek kadar ileri gitmişlerdir…
http://
http://
TOTEMİZİM
TOTEMİZİM
Totem, bazı ilkel klan ve kabilelerden, onların atası sayılan hayvan veya bitkiye verilen isimdir. Bu totemleri kutsal sayan dini/felsefi görüşe ise Totemizm denmektedir. Bu sözcük kabile dilinde nişan veya âlamet anlamına gelir. Ayrıca totem Panama, Brezilya ve Orta Afrika da kullanılan bir kısaltmadır.
Totemizm klan dinidir. Émile Durkheim’e göre ise Totemizm ilkel bir dindir. Totemizm, dünyanın birçok ülkesinde Kuzey Amerika ve Avustralya’da görülür. İnançlarına göre totem olan hayvana ne zarar verebilir, ne de öldürebilir. Totem de buna karşılık insanı korur. Avustralya’da totem olan hayvan için yıllık törenler yapılır. Bu törenlerde o hayvanın çoğalmasını kolaylaştırma amacı güdülür. Totem olan hayvanın etini yemek yasak olduğu halde, bu törenlerde bu yasak uygulanmaz. Bazı araştırmacılar Eski Mısır, Yunan, İtalyan ve Galya halkının dinlerinde de totemizm izlerinin bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Birçok yerde klan fertlerinin, totemlerine benzemek için totemlerinin resmini vücütlarına nakşederek merasimlerde totemin derisini giydikleri de görülmüştür. Konuya diğer bir açıdan bakılırsa totemin tabu olduğu görülür. Totem olan hayvanı öldürmek yasak olduğu gibi, totem olan ağacın gövdesinde oturmak hatta odununu kırmak da yasaktır. Bazı dinler tarihi araştırmacılarına göre Animizm’den doğmuştur. Halk edebiyatında, masallarda ve Tevrat’taki hayvanların konuşması ile İncillerde güvercine önemli bir yer verilmesini Totemizm kalıntısı olarak sayanlar da vardır.
Bazı Tenkitleri
- Totemizm, zannedildiği gibi hayvana tapmaktan ibaret değildir. Klan üyeleri de totemler kadar mukaddestir.
- Totemizm, Naturizm ve Animizm‘e göre daha gelişmiş bir sistem olamamakla beraber iptidai insanların dini inanışlarını açıklamak için ortaya atılmış bir teoriden başka bir şey değildir.
- Totemizm, metafizik idealinden mahrumdur.
- Totemizm’in insanlığın iptidai dini olduğu görüşünü idda eden E. Durkheim’e birçok sosyolog itiraz etmiştir. İtiraz edenlerin başında P.W. Schimidt gelmektedir.
http://totemizm.nedir.net.tr/
TENGRİCİLİK VE ŞAMANİZM-VİDEO
ŞAMAN-KAM BÜYÜCÜLERİ
TENGRİCİLİK VE ŞAMANİZM
Tengricilik ya da Gök Tanrı inancı, Türk ve Moğol halklarında, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki yaygın inancıdır. Tengri'ye ibâdet etmenin yanında Animizm, Totemlik bu inancın ana hatlarını oluşturmaktadır. Tengri, bugünkü Türkçedeki Tanrı kelimesinin eski söyleniş şeklidir.
Kök Tengri (Gök Tanrı) İnancı Nedir?
Türklerin İslâm Öncesi dönemde de bir inanış olan Kök Tengri inancına mensup oldukları bilinmektedir. Bazı tarihçiler Kök Tengri inancıyla Şamanizmi aynı inanç sistemi olarak görürler. Özellikle totemizm benzeri bazı uygulamaların Kök Tengri inancında da var olması belki de bu anlayışın bir sonucu olmuştur.
Bu inancın kökenleri Hun Türkleri’ne kadar dayanmaktadır. Öyle ki bu inanca göre, herşeyi görüp gözeten, bilip işleyen ve mekânı gökler olarak tanımlanan bir Tanrı olduğuna inanılmış ve Türk Hakanları’nın da bu Tanrı tarafından yetkilendirildiği düşünülmüştür. Türk Tarihi’nde Kut Anlayışı denilen bu inanç, bir anlamda “Tanrı’nın Onadığı” anlamına gelmektedir.
Göktanrı İnancında tabiatla iç içe yaşayan Türkler,tabiattaki bazı şeylere de kutsiyet atfetmişler bunları Tanrı olarak nitelemişlerdir. Örneğin güneş figürü, Türk Kültürü’nde çok önemli.Bahar dönemi kutsal bir havayla geçirilir. Bozkurt figürü Tanrısallığı çağrıştırdığı için bunlar birer puta dönüştürülmüştür.
Eski Türkler’de kutsallık “ıduk” kavramıyla ifade edilmiş ve özellikle birer tabiat unsuru olan sular ve dağlar ıduk sayılmıştır. Öyle ki her boyun bir kutsal dağı olmuş ve bu dağ adeta Tanrı’nın bu boya hediyesi gibi görülüp bu boy için ıduk olarak kabul edilmiştir.
Eski Türkler, Tanrı tarafından gönderilen dişi kurdun soyundan türediklerine (Bozkurt Efsanesi) inanmışlardır ki, bu da bir nevi mitolojik ıduk sayılır.
Tengriciliğin İnanç Esasları
Bu inanç sisteminde insanların dünyadaki yaşamlarına göre ahirette yer tutacaklarına inanılmış, Tanrı adına kurbanlar (daha çok atlar) kesilmiş, haşre olan inançtan ötürü ölüler eşyalarıyla birlikte gömülmüş ve ölen kişilerin ruhları rahatsız edilmesin diye adeta mezarların üzerine titrenilmiştir.
Orhun Abideleri’nde rastlanan Tengri lafzı, Köktürkler’den önce de sonra da kullanılmıştır. Öyle ki Büyük Hun Hakanı Mete Han bile Tanrıkut ismini kullanarak, bir anlamda Göktanrı tarafından yetkilendirildiğini belirtmek istemiştir.
Bu inanca göre ruh (tin) ölümsüzdür. Ölenlerin iyilerinin uçmak'a (cennet kavramının karşılığı) gideceğine inanılırken, kötülerin tamu'ya (cehennem kavramının karşılığı) yedi kat yerin dibine gideceği dile getirilmiş ve tabiata saygılı olunduğu ve töreye uyulduğu sürece Tanrı’nın kendilerinden razı olacağına inanılmıştır.
Dahası, Göktanrı’ya kurban sunulurken, her boy kendisi için kutsal sayılan dağda bu kurban törenini gerçekleştirmiş ve kesilen kurban ya iyilik meleği “Bay Ülgen” ya da kötü ruhların sembolü “Erlik Han” adına kesilmiştir.
Bunların dışında Türk inanç sisteminde Atalar Kültü denilen ölen ataların ruhlarına saygı ve bu ruhların o toplumu koruduğu inancı da egemen olmuştur. Ayrıca doğayla içiçe yaşamanın bir sonucu olarak Şamanizm inancı da yaygın olarak var olmuş, şaman ya da kam denilen din adamlarının tabiatın ruhuyla trans kurduklarına da inanılmıştır.
Kırgız Gök tanrı duasında Şamanist dua ederken "yer anam umar korusun" diyor. Yani yer tanrıçası tabiat ana bizi korusun diyor. Tengriciler ve şamanistler açıkça tek tanrıya değil çift tanrıya inanan müşriklerdir.
Yer tanrıçasına toprak ana Ötüken'de deniliyor.
Kırgız Gök tanrı duası
10 Mart 2019 Pazar
SÜMERLERİN İNANCI
Solda Güneş,ortada Balık,sağda hilal.
Sümer, Sümerliler, M.Ö. 3500 - M.Ö. 2000 yılları arasında Güney Irak'ta (Mezopotamya) yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölge ve medeniyet. Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerliler atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlilerde ortaya çıkmıştır.
"Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlilerde rastlanır.
SÜMER DİNİ
Sümer, Sümerliler, M.Ö. 3500 - M.Ö. 2000 yılları arasında Güney Irak'ta (Mezopotamya) yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölge ve medeniyet. Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerliler atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlilerde ortaya çıkmıştır.
"Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlilerde rastlanır.
SÜMER DİNİ
Sumer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi, onlann da çocuklan ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.
Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aym zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir.
Tanrıları insan şeklinde algılamalan, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başanları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanlarm yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur (10).
Sumer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onlan yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.
Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunlar yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır.
Sumer'de Tanrı kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır. Sumer Tanrılannın babası Tanrı Enlil, Akad krallarının yaptıklarına kızarak gözlerini dağlara çeviriyor ve oradan barbar ve vahşi Gutileri çekirge sürüleri gibi getirterek Agade'yi ve hemen hemen bütün Sumer'i kırıp geçirtiyor. (S.N. Kramer, The Sumerians, s.66.)
Sumer'de Tanrı Enlil, Tanrılar meclisinde Ur şehrinin yıkılmasma karar vermiştir. Şehrin Tanrısı buna ne kadar üzülse elinden bir şey gelmez. Gelen ordular Tanrının dünyadaki araçlarıdır.
Sumer'de krallann nasıl sarayları varsa Tanrıların da öyle evleri olmalıydı. Bunun için "Tanrı evi" adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında Tanrılarla insanlan yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı.
Tecavüz, Sumer efsanesine bile konu olmuş. Tanrı Enlil, Tanrılann başı olduğu halde, evlenmeden önce karısını aldatarak zorla tecavüz ettiği için Tanrılar meclisince yeraltı dünyasına sürülmüş (18).
Eğer adam, nişanlı bir kızla şehirde yatarsa her ikisi de taşlanarak öldürülüyor.
Sumer'de krallann nasıl sarayları varsa Tanrıların da öyle evleri olmalıydı. Bunun için "Tanrı evi" adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında Tanrılarla insanlan yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı.
Tecavüz, Sumer efsanesine bile konu olmuş. Tanrı Enlil, Tanrılann başı olduğu halde, evlenmeden önce karısını aldatarak zorla tecavüz ettiği için Tanrılar meclisince yeraltı dünyasına sürülmüş (18).
Sumer'de tecavüz de fena sayılmış. "Hür bir adamın kızı yolda tecavüze uğrarsa; anne, babası onun sokakta olduğunu bilmemişlerse, kız onlara 'tecavüze uğradım' derse, anne, baba onu zorla erkeğe karı olarak verecekler." (The Ancient Near East, Supplementary Texts and pictures Relating to old Testament, Editted by James B. Pritchard, Princton, 1969, s.89, 90.)
"Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış bir genç kadınla yatarsa ve onları bulurlarsa, adam genç kadının babasına 50 şekel (şekel Sumerlilerden Akadcaya geçen bir ağırlık ölçüsü birimi) gümüş verecek ve kadın onun karısı olacak."
Eğer adam, nişanlı bir kızla şehirde yatarsa her ikisi de taşlanarak öldürülüyor.
Taşlanma cezası Sumerlilerin eski çağlarında varmış. Fakat değişik bir nedenden İÖ 2200'lerde Lagaş Kralı Urukagina tarafından yapılmış sosyal reform metninde, geçmiş zamanlarda olduğu gibi iki koca almaya kalkan kadınlar(zina yapan kadınlar) ve hırsızlann; bu fena hareketleri yazılı taşlarla taşlanacakları bildirilmektedir (l6). Daha sonra yazılan kanunlarda bu taşlanma konusu bulunmuyor.
Sumer'de sosyal adaleti koruyan Tanrıça, senede bir kere insanlan iyi veya fena hareketlerinden dolayı yargılar, kötüleri cezalandırır.
Sumer Tanrılannın esas adlarından başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. Babilliler bu adlardan 50'sini yeni yarattıkları Tanrı Marduk'a vermişlerdir.
Sumerlilere göre ölüler, "kur" adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yeraltı dünyasına gidiyorlar.Sumerlilere göre burada tekrar dirilme yok.Fakat yeraltı dünyası, Tanrıları, rahipleri, ölenlerin gölgeleriyle (ruhları)oldukça hareketli bir yer. Buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkabiliyor. Gılgamış'ın çağrısı üzerine arkadaşı Enkidu'nun gölgesi çıkarak iki arkadaş konuşuyorlar.
Sumer dininde yeraltındaki ölülerin ruhları için yiyecek ve kurbanlar sunulmazsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin arkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları sıkıyor.
Sumerliler, kendilerinin, Tanrılar tarafindan seçilmiş üstün bir halk olduğunu yazmışlar.Tevrar'ta Yahve, İsrailoğullarını üstün bir kavim yapmıştı. Tevrat Tesniye 14:6;
Sumerliler, dünyadaki bütün olayların ve Tanrıların isteklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı.
Sumerlilerde 7 sayısı çok önemlidir. 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ışık, 7 ağaç, 7 kapı gibi.Sumer yeraltı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor.
Sumerliler,Tanrılarını sevindirmek, onlardan bir istekte bulunmak, hastalıklardan kurtulmak için veya yaptıkları adaklara karşılık kurban kestirirlerdi. Bu kurbanlar sakatsız ve hastalıksız olmalı ve kurban sahibi vücutça temizlenmeliydi. Kurbanlar, rahipler tarafindan özel dualarla kesilirdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organlan Tanrıya takdim edilir, gerisi etrafta olanlara dağıtılırdı.
Sumer'de Erhanedan devrinde Ur Kral mezarlanna göre, Kral ve Kraliçeler askerleri ve etrafındakilerle birlikte gömülürdü.Fakat metinlerde her türlü kurban yazılmasına karşı insan kurbanı yok. Buna mukabil İsrail'de, Yunan'da insan kurbanı yapılmış. (Cyrus Gordon, The Common Background of Greek and Hebrew Civilization, New York, 1966, s.225.) İbranilerde ölü veya dirileri kıvandırmak veya şahıslann sağlığını korumak için Tanrı ile bir tür anlaşma olarak insan kurbanı yapılmış. (Tevrat, Sauel N 21: 6-9; Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.142.)
Sumerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma,7. gün dinlenme var. Bu Yahudilere Sabbat olarak geçmiş. On emirde "Sabbat'ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!" deniyor. 6 gün çalıştıktan sonra, yedinci gün Tanrıya adanmış bir dinlenme günü oluyor.
Yahudilere göre Tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlenmiş. Bu günün cumartesi olması da Babillilerden geçmiş. Babilliler her ayın 7.gününde (Şapatu) bir kutlama yaparlardı. Bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve Satürn gezegenine adanmış bir gündü (İngilizce'de Saturday, Satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani Cumartesi). Satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. Yahudiler bu günün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. Onlar Cumartesi gününü Tanrı'ya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler.
Sumer yazarlarına ve ilahiyatçılarına göre her insanın ve ailenin bir şahsi Tanrı'sı veya Tanrısal baba yerine geçen iyi bir meleği vardı. Bu,bir fal, bir rüya veya görünen Tanrı ile bir anlaşma yapılarak belirlenirdi.Bunun görevi,Baştanrılardan,ait olduğu kimse için sağlıklı ve uzun ömür dilemek ve onun isteklerini Tanrılar meclisine iletmek.
Sumer Tanrılarının gökte toplandıkları Duku adında bir yerleri var.
Sumer'de Tanrı sadece bir kez duvar arkasından konuşuyor (Bilgelik Tanrısı Enki, Tufanın olacağını, Nuh'un karşılığı olan Ziusudra'ya duvar arkasından söylemiş). Tanrılar insanlara yapacakları işleri rüyalarda bildiriyor. Bunlardan başka fal ve kehanet yoluyla insanlar, Tanrıların isteğini öğreniyorlar.
Sumer'de rüyalar Tanrı bildirisi olarak yorumlanıyor.Aynı şekilde Sumer Kralı Urzababa'nın yanında çalışan Sargon, gördüğü rüyayı Krala söyleyince, Kral "Benim yerime kral olacak" korkusuyla Sargon'u öldürmek istiyor. (Jerrold S. Cooper, Sargon and Joseph, Dream Come True, Biblical and Related Studies, Presented to Samuel Iwry, Indiana, s.33-35.)
Sumer mabet ve saraylarının yapılışında izlenen yol, bunlar hakkında yazılan ilahilerde belirtilmiş.Yapıya başlamak için önce Tanrının önermesi gerek. Bu da genellikle rüyada bildiriliyor. Bundan sonra yapı malzemesi ve sanatkârlar toplamyor. Yapıya başlamadan ve bittikten sonra temizlik törenleri yapılıyor. Bu yapıların görkemliliği övülüyor, adanma hikâyesi anlatılıyor. Bazı ilahilerde yapıyı yaptıran Tanrı tarafindan kutsanmak suretiyle ödüllendiriliyor(23)
Sumer Tanrı evleri hangi Tanrı için yapılmış ise o Tanrının ve ailesinin heykelleri içine konurdu.
Sumerlilerde rahibeler tapınaklara Tanrının gelini olarak çeyizleriyle girerlerdi. Sumer törenlerinde Tanrı heykellerinin gezdirilmesi.
Hıristiyanlıkta olduğu gibi Sumer'de de günah çıkaran rahipler vardı, bunlar kırmızı elbise giyerlerdi.
Sosyal adaletin Tanrıçası Nanşe nin nasıl bir Tanrıça olduğunu ve insanlarda beğenmediği hareketler nelerdir; aşağıdaki dizeler anlatıyor:
Öksüzlen bilen, dullan bilen, /İnsanın insana yaptığı zulmü bilen, /Öksüzlerin annesidir O. /Nanşe dullan koruyan,/Fakirlere haktanır olan,/Sıığınanlara kucak açan,/Güçsüzlere barınak bulan kraliçedir o.
Beğenmedikleri:
Kanunsuz yolda gezen,/Geçerli olan gelenekleri aşan, anlaşmaları bozan, /Fena yerlere beğenerek bakan,/Büyük ağırlık ölçüsü yerine küçüğünü koyan,/Uzun ölçü yerine kısasını kullanan,/Kendine ait olmayanı yiyip de "yedim" demeyen/İçip de "içtim" demeyen/İnsanlar fena kimseler Tanrıça Nanşe için.
http://www.enfal.de/dinlertarihi/dinler%20tarihi/dinler2/Sumer%20Dini/1.htm
Anzu efsanesi sahne kazınmış mühür-silindir.
Tanrı Ea, bir tahta oturdu ve kahraman bir sidekick tarafından korunan,suların akışı ve küçük balık bir vazoyu tutar. Onun önünde, iki kafa,İsimud, Tanrı adam, Anzu, başka bir Tanrı tarafından seçilmiş kuşu mevcut.
Alanında, hilal ve yıldız. Kabuk Columella. Hafif aşınma ve yıpranma.
Aynı efsaneyi anlatan Mezopotamya,
diğer foklar İçin Akkad, ac 2350-2200 av J.-C. H. 4,6 cm
Zaman silindirli motor, 3200 AO Louvre, British Museum BM 103317 bakın.
Birçok Mezopotamya kabuk silindir mühür Anzu efsanesi tasvir ettin.
İçinde 1.8 Akad Dönemi, ac 2350-2200 M. Ö. heigh.
http://www.binocheetgiquello.com/html/fiche.jsp?id=2404629&np=4&lng=fr&npp=20&ordre=1&aff=2&r=
SÜMERLERİN İNANCINDA KANATLI BOYNUZLU AT. ATTAN ÇOK TEK BOYNUZLU KANATLI ÖKÜZE BENZİYOR.
https://melusinefee.wordpress.com/2013/03/05/de-sumrien-on-retrouve-serpent-et-cette-an-ne/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)